Korona Virüs Salgını ile birlikte herkes evlerinde spor yapmaya başladı. Birçok vatandaş herhangi bir profesyonel yardım almadan veya hekime başvurmadan spor yapmakta. Bu durum kalbin zayıflamasına ve zarar görmesine neden olmakta.

Özgür ALTIN/ANKARA

Korona Virüs Salgını insanları evlerinde kalmaya teşvik etti. Uzun süre evlerinde yaşayan ve yediklerine dikkat etmeyenler spora başladı. Ancak profesyonel yardım almadan ve hekim kontrolü olmadan spor yapanlarda kalp krizi riski ve kardiyolojik sorunlar çıkabilmekte. Bu duruma dikkat çeken Doç. Dr. Sercan Okutucu yanlış spor ve beslenmeye dikkat çekti.

Doğru sporun faydalarına vurgu yapan  Okutucu: “Doğru bir şekilde yapılan spor, kalp ve damar hastalıklarının gelişme riskini önemli oranda azaltmakta, diyabet ve obezite ile mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin 2020 yılındaki önerilerine göre tüm sağlıklı erişkinlerde haftada en az 150 dakikalık orta yoğunlukta bir egzersiz yapılmalıdır.” dedi.

OBEZİTEYE KARŞI SPOR

Kalp damar rahatsızlıklarının başında yanlış beslenme ve yanlış yapılan spor olduğunu vurgulayan Okutucu doğru yapılan sporun ise yararlı olduğunu ifade etti. Okutucu: “ Doğru bir şekilde yapılan spor, kalp ve damar hastalıklarının gelişme riskini önemli oranda azaltmakta, diyabet ve obezite ile mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin 2020 yılındaki önerilerine göre tüm sağlıklı erişkinlerde haftada en az 150 dakikalık orta yoğunlukta bir egzersiz yapılmalıdır. Orta yoğunlukta egzersiz demek  kalp hızının (220-Yaş formülü ile hesaplanır) yaklaşık yüzde 55-75’ine çıkılacak bir egzersizdir. Eğer kişinin yeterli zamanı varsa minimum olan 150 dakikalık bu sürenin haftalık 300 dakikaya kadar artırılması önerilir. Spora ayrılan sürenin haftada 4-5 güne bölünmesi tercihen haftanın her gününe yayılması önerilir. Önerilen spor türleri tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklete binme, hafif tempolu koşma gibi egzersizlerdir.” dedi.

Sporun aşırıya kaçılırsa kalbe zarar vereceğini de aktaran Okutucu sözlerine şöyle devam etti; “ Doğru yapıldığında kalp sağlığını koruyan spor, aşırıya kaçılırsa kalbe düşman olabilir. Bilinen sağlık sorunu olmayan kişiler bile, spor yaptıkları sırada ani şekilde rahatsızlanıp hayatlarını kaybedebilmektedir. Genellikle kalp krizlerine bağlı olarak yaşanan bu ölümler, kadın erkek farkı gözetmeksizin, her yaş için tehlike oluşturmaktadır. Egzersiz sırasında vücudun toplam oksijen gereksinimi dinlenme durumundakinin 10-15 katına çıkar. Bu gereksinimi, dakikada pompaladığı kanı 40 litreye kadar artırabilen kalbimiz karşılar. Her ne kondisyonda olursa olsun amatör olarak spor yapan kişilerin ağır yemek sonrası egzersiz yapmaktan, ağır rekabet içeren yarışmalı sporlardan ve vücudu gereğinden fazla yoracak aktivitelerden uzak durması gerekir. Toplumda sık görülen ve sağlık sorunlarına yol açan sakıncalı olaylardan biri arkadaş ortamlarında ayda 1-2 kez yapılan halı saha maçlarıdır. Özellikle sigara içen ve fazla kilolu kişilerde bu yüklenmeler kalp damarlarındaki plakların yırtılıp kalp krizi oluşturmasına neden olur. Buna ek olarak spor yapılmadan önce ısınmadan aşırı aktivitede bulunmak kalbi yoran ve kalp krizi riskini de artıran bir durumdur. Kalpte ritim bozukluklarına da zemin hazırlayan, hatta ölümcül olabilen bu durum; özellikle genetik yatkınlığı olan veya doğuştan bazı kalp rahatsızlıkları olan kişiler için daha büyük risk oluşturmaktadır. Önemli olan ağır spor yapmak değil, dengeli ve düzenli egzersiz yapmayı bir yaşam biçimi haline dönüştürmektir. Kalp sağlığını koruduğu için önerdiğimiz sporun, bilinçli yapılması; insan hayatı üzerinde oluşturabileceği riskleri de en aza indirir.”

‘YANLIŞ DİYET KALP KRİZİNİ TETİKLER’

Son zamanda salgın nedeni ile hastanelere gitmekten kaçınan bazı vatandaşların kendilerince bir diyet programı belirlediklerine dikkat çeken Okutucu bunun kalp krizini tetikleyebileceğini vurguladı. Okutucu: “ Yanlış diyet kalp krizini tetikleyebilir. Aslında bunu 2 yönlü düşünmek lazım yetersiz beslenme ya da içerik olarak yanlış beslenme. Kısa süre içerisinde fazla kilo vermek isteyenlerin yaptığı en önemli hatalardan biri şok diyetlerdir. Bu diyetlerde uzun süreler aç kalınır ve öğünlerdeki yemek miktarları genelde çok az olur. Öğün atlayarak yapılan diyetlerde ilk olarak metabolizma bu durumdan etkilenir. Kan basıncında ani düşüşler ve kan şekerinde düzensizlikler meydana gelir. Bu durumu takiben de aşırı halsizlik, baygınlık ve bazen daha ciddi sorunlar yaşanabilir. Zaten şok diyetlerle verilen kilolar genellikle çok hızlı bir şekilde geri alınır. Ani kilo vermek ve ardından hızlı bir şekilde tekrar kilo almak insülin direncine yol açarak kolesterol ve şeker metabolizmasında dalgalanmalara neden olabilir. Kısa sürede yüzde 10 veya daha fazla kilo artışı olan orta yaşlı bireylerde ilerleyen yıllarda kalp krizi riskinin arttığı bilinmektedir. Bunun yanında, son zamanlarda sıklıkla tercih edilen tek tip beslenmenin uygulandığı diyetler ilk etapta hızlı kilo vermeyi sağlar. Ancak uzun süre yapıldığında vücutta pek çok dengenin değişmesine neden olabilir. Sadece proteinden zengin gıdaların alınması kolesterol profilini olumsuz etkileyebilir. Hayvansal gıdaların sık olarak tüketilmesi kolesterol ve doymuş yağ oranını artırır. Bu diyetlerle kilo kaybı yaşansa da kişilerin kötü kolesterol düzeyleri artıp, iyi kolesterol düzeylerinde düşüş yaşanır. Bunlar da kalp damar sağlığı üzerine olumsuz etki gösterebilir. Ayrıca uzun süreli açlık, aşırı yüksek protein diyetleri ve iştahı azaltan bazı ilaçlar da ritim bozukluklarına yol açarak ani kalp ölümlerine neden olabilir.” dedi.

SPOR YAPMADAN ÖNCE DOKTORA BAŞVURULMALI

Spora başlamadan önce mutlaka doktora başvurulması gerektiğini ifade eden Okutucu sözlerine şöyle devam etti; “ Spora başlamadan önce doktor kontrolünden geçmek çok önemlidir. Yakın zamana kadar egzersiz geçmişiniz yoksa ve kolesterol, hipertansiyon, sigara kullanımı, diyabet gibi sorunlarınız varsa spora başlamadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçin. Bu konuda Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin 2020 yılında yayınladığı yeni önerilerine göre düşük ve orta yoğunlukta amatör olarak spor yapan kişilerin herhangi bir yakınması da yoksa spor yapmasında herhangi bir sakınca yoktur. Fakat yarışmalı spor yapacak ya da yüksek yoğunlukta spor yapacak kişilerin mutlaka doktor kontrolünden sonra spora başlaması önerilir. Yapılacak, çoğu zaman çok da zaman alıcı olmayan bir inceleme, kalp sağlığınızın durumunu, aktif spor yapmanıza engel bir durum olup olmadığını ortaya çıkarmaya yetecektir. Spor esnasında riskinin belirlenmesinde muayene bulgularının, rutin kan biyokimyasının değerlendirilmesi dışında EKG, efor testi ve ekokardiyografi çok önemlidir. Spor uzun ve sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Spor yapmaya başlamadan önce ve sonrasında yaptıracağınız düzenli kontroller, sizi karşılaşabileceğiniz pek çok sağlık riskinden koruyacaktır.”

SAĞLIKSIZ VE DÜZENSİZ BESLENMEYE DİKKAT ÇEKTİ

Özellikle sağlıksız ve düzensiz beslenmenin kardiyolojik olarak derin etkiler bırakabileceğini ifade eden Okutucu sözlerine şöyle devam etti; “ Yeme içme kültürünün kalp damar hastalıklarıyla olan ilişkisi çok önemli bir konudur. Kalp damar hastalıklarının oluşmasına ve daha sonra da ilerlemesine sağlıksız ve düzensiz beslenme neden olabilir. Sağlıklı beslenmek kalp damar hastalıklarını önlemenin en etkili yollarından biridir. İnsanlar sağlıklı bir beslenme tarzı geliştirmeli ve bunu hayat boyu devam ettirmelidirler. Kalp sağlığını korumak için herkesin uygulaması gereken bazı temel prensipler vardır. Sağlıklı bir kalbe sahip olmak için porsiyonlarımızı abartmayıp kilo almamalıyız. Aşırı şeker ve tuz tüketmemiz gerekir. İşlenmiş, kızartılmış ve yağlı gıdalardan uzak durmalıyız. Sebze, meyve, zeytinyağı ve balık tüketimini kilo almayacak miktarda artırmalıyız. Şeker ve şekerli besinlerin fazla miktarda tüketimi aşırı enerji alımına neden olur. Bu da vücut ağırlığının artması demektir. Fazla kilo ise kalp damar hastalıkları başta olmak üzere şeker, yüksek tansiyon ve kanser gibi hastalıklar için risk oluşturabilir. Aşırı tuz tüketimi yüksek tansiyon, kalp ve böbrek hastalıklarına yol açar. Bu nedenle sık sık tuzu azaltın uyarısını yaparız. Sağlıklı beslenmede dikkat etmemiz gereken konulardan biri de yağ tüketimidir. Günlük alınması gereken enerjinin en fazla yüzde 30’u yağlardan gelmelidir. Dünya genelinde en çok benimsenen doğru beslenme şekli, Akdeniz tipi beslenme alışkanlığıdır. Akdeniz tipi beslenme alışkanlığı; tahıl, kurubaklagil, taze sebze-meyve, balık, zeytinyağı bakımından zengindir. Akdeniz tipi beslenmede tekli doymamış yağ asidi, posa, kompleks karbonhidrat içeriği yüksek, doymuş yağ, kolesterol ve basit karbonhidrat içeriği düşüktür. Haftada bir iki kez balık, tavuk, yumurta önerilmektedir. Yemeklerde zeytinyağı kullanımı tercih edilmelidir. Glisemik indeksi yüksek yani kan şekerimizde ani yükselmelere sebep olan poğaça, kurabiye, beyaz ekmek, çay şekeri gibi basit şekerler içeren, vücudun aslında ihtiyaç duymadığı besinlerden uzak durulmalı. Kuyruk yağı, tavuğun deri kısmı, kırmızın etin yağlı kısmı tüketilmemelidir. Bütün vücutta bulunan tüm hücrelerin suya ihtiyacı olduğu unutulmamalı; günlük 2-2,5 litre su tüketilmelidir. Yemek yeme süresi 15-20 dakikaya kadar uzatılmalı, besinler iyice çiğnenmelidir. Uyku saatlerine dikkat edilmeli, günlük 6 saatten az 8 saatten fazla uykudan kaçınılmalıdır. Kızartma, kavurma gibi sağlıksız pişirme yöntemleri terk edilip fırın, ızgara, buğulama, haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.”

Hazır gıdanın da zararlarına değinen Okutucu şunları kaydetti; “Hazır gıda ve hızlı yemek üretimi aktif olarak genişlemektedir. Ancak bu hazır olarak satılan gıdalar sağlık açısından pek de faydalı değildir. Her ne kadar lezzetli olsalar da kalp damar sistemi üzerine olumsuz etkileri vardır. Bu ürünlerin fazla tüketilmesi sonucunda obezite sık görülmekte ve kişiler fazla kiloya ikincil sağlık sorunları yaşamaktadır. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’nin verilerine göre, hazır gıda tüketen insanlar diğer insanlara göre günde ortalama 500 kalori daha fazla tüketmektedirler. Ayrıca hazır gıdalar kalp damarlarına zarar verebilecek bazı yağları da içermektedir. Bazı hazır gıdalar kızartma işleminden geçer. İşte en tehlikeli olanları da kızartılmış olan ürünlerdir. Kızartma esnasında kullanılan sıvıyağın ısı derecesi arttıkça sağlığı da o denli tehdit eder. Ayrıca bu gıdalar yüksek oranda ilave yağ ve şeker de içermektedir. Yüksek oranda ilave yağ ve şeker içeren gıda tüketmekle, kalp hastalıkları ve beyin damar hastalıkları arasında bağlantı bulunmaktadır. Her gün 4 porsiyon işlenmiş gıda tüketenlerin erken ölüm oranının 2 porsiyon tüketenlere kıyasla yüzde 50 daha yüksek olduğu bilinmektedir. Buna ek olarak Fransa ve İspanya’daki ayrı ekiplerden elde edilen bulgular, işlenmiş gıdaların kanser ve obezite gibi bir dizi hastalıkta rol oynayabileceğine dair yeni kanıtlar sunmaktadır.”

‘MASKE TAKMANIN HERHANGİ BİR ZARARI YOK’

Solunum sisteminin doğrudan kalbi etkileyebileceğini vurgulayan Okutucu maske takmanın kalbe karşı bir zararının olmadığını ekledi. Okutucu: “ Solunum sistemiyle kalp damar sistemimiz birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Kalbimizin gereksinim duyduğu oksijen de ağız ve burnumuzdan aldığımız havadaki oksijenin akciğerlerden kanımıza geçişiyle sağlanır.  Solunum sistemini etkileyen hastalığın tipine göre kalpte farklı etkiler çıkabilir. Örnek koronavirüs pnömonisi, grip, zatürre ve diğer solunum yolu enfeksiyonları kalp krizini ve birçok başka kalp hastalıklarını tetikleyebilir. Bundan ötürü kalp hastalığı olan kişilerde ve yaşlılarda mutlaka grip ve zatürre aşısı yapılmalıdır. Diğer önemli bir nokta maske konusudur. Bildiğiniz gibi koronavirüs pandemisi nedeniyle yaşanan değişimlerin başında, evlerimizin dışına çıktığımız her an maske takmak gelmektedir. Yapılan araştırmalar maske takmanın önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Maske takmak damlacık kaynaklı tüm solunum yolu enfeksiyonlarını azaltmaktadır ayrıca maske takmanın bilimsel olarak ispatlanmış herhangi bir olumsuz etkisi yoktur.” dedi.

KALBE GİDEN YOL MİDEDEN GEÇMEKTE

Kalp hastalıklarının çok büyük bir kısmında alışılmış yeme içme kültürünün etkisinin olduğunu vurgulayan Okutucu sözlerine şöyle devam etti; “ Bir çoğumuz yağsız beslendiğimizde daha sağlıklı olacağımızı düşünüyoruz. Oysa yağ, sağlıklı beslenmenin en önemli parçalarından biridir. Bir günde aldığımız toplam enerjinin yaklaşık üçte birinin yağlardan gelmesi önerilmektedir. Fakat, tüketilen trans yağ miktarının mümkün olduğu kadar azaltılması tavsiye edilir. Vücuttaki birçok fonksiyon için yağ gereklidir. Kaynağına göre yağları hayvansal ve bitkisel yağlar olmak üzere iki gruba ayırıyoruz. Hayvansal yağlar kolesterol ve trans yağ içerirler. Zeytinyağı, ay çiçek yağı, mısır yağı ve margarin gibi bitkisel kaynaklı yağlar ise kolesterol ve trans yağ içermezler. Aynı yiyecek gruplarında olduğu gibi yağları da kendi içerisinde dengelemek gerekir. Trans yağların kaynaklarına baktığımızda et, süt ürünleri ve tereyağını görebiliriz. Bitkisel kaynaklı hiçbir yağda trans yağ bulunmaz. Bu nedenle zeytinyağı, ay çiçek yağı, mısır yağı ve bitkisel yağların karışımı olan margarinler trans yağ ve kolesterol içermezler. Zeytinyağı kullanımını katı yağ ile karşılaştırdığımız zaman zeytinyağı tercih etmenin kalp sağlığı açısından daha olumlu etkileri olduğunu gösteren birçok çalışmayı görebiliriz. Bundan dolayı güncel kılavuzlar zeytinyağı tüketimini aşırıya kaçmamak koşuluyla önermektedir.”

Kardiyolojiye başvuran hastalarının büyük bir kısmının tuz tüketimi yani sağlıksız beslenme nedeni ile hastanelere başvurduğunu belirten Okutucu şunları kaydetti; “ Kalp damar hastalıkları bilindiği üzere dünyada ölümlerin birinci derecede nedenidir. Öyle ki dünyada her 4 kişiden biri kalp damar hastalıklarına yakalanır. Bundan korunmak için de sağlıklı beslenmenin rolü çok büyüktür. Sağlıklı beslenme kalp hastalıkları açısından çok önemli bir kavramdır. Beslenme ilişkili risk faktörlerine baktığımız zaman obezite, diyabet, hipertansiyon ve yüksek kolesterol düzeyi aklımıza gelir. Kardiyolojiye başvuran hastalarda gıda tüketimi kaynaklı sorunlar çok sıktır. Örneğin hipertansiyonun sıklığı yüzde 30 civarındadır ve bu grupta aşırı tuz tüketimi ve fazla kaloriye bağlı obeziteye sıkça karşılaşıyoruz. Sadece tuza dikkat edip kilo vererek kan basıncı kontrolü iyileştirilebilir. Diyabet sıklığı toplumlar arasında değişmekle birlikte yüzde 10 civarındadır ve burada da aşırı beslenme ve kilolu olmak önemli bir risk faktörüdür. Sadece karbonhidrat alımını kısıtlayıp kilo vererek bile kan şekerinde çok olumlu etkiler gözlenebilir. Yüksek kolesterol düzeylerine farklı çalışmalarda değişmekle birlikte yüzde 40 civarında rastlanmaktadır ve bunun altında da beslenme tarzındaki yanlışlıkların rolü büyüktür. İşte bu risk faktörleri yan yana geldikçe de hastanın risk profilini artırmaktadır ve kalp damar hastalıkları gelişmektedir.”